Call: 0123456789 | Email: info@example.com

Bitlis 13 plaka


BİTLİS

Nüfus: 352277   Yüz Ölçümü: 6707,00 km 2

İlçe Sayısı: 6  Belediye Sayısı: 13  Belde Sayısı: 6  Köy Sayısı: 350

Telefon kodu: 0434  Plaka:13 Bölge Doğu Anadolu Bölgesi

BİTLİS TARİHİ

Tarihçilerin ifadesiyle belgeli tarih M.Ö. 2000 yıllarında Hititlerin yazıyı bulmasıyla başlamıştır. Oysa insanlık tarihi bundan çok öncelerine dayanır. Bu dönemlere Yazılı Olmayan Tarih denir. 

Tarihçiler Bitlis tarihini değişik zamanlardan başlatmaktadırlar. 5000 yıllık, 7000 yıllık tarih gibi. Gerçekte Bitlis tarihi, Neolotik Çağ dediğimiz Yenitaş dönemine kadar uzanmaktadır. 

Neolitik Çağ, Yenitaş veya Cilalı Taş Devri denilen bu dönem, Ortataş Devri ile Tunç Devri arasındaki arkeolojik dönemdir. Bu dönem M.Ö. 3000 yıllarıyla 9000 yılları arasını kapsamaktadır. Neolitik Çağ, M.Ö. 3000 yıllarında sona ermiştir. Bu tarihi baz aldığımızda Bitlisin 5000 yıllık bir tarihe ve geçmişe sahip olduğunu görmekteyiz. Büyük bir ihtimalle Bitlisin tarihi bundan daha da eskidir. 
Bitlis ve yöresi M.Ö. 2000 yıllarında Hititlerin egemenli
ği altına, M.Ö. 1700 yıllarında da Hurri-Mitanni hakimiyeti altına girmiş ve daha sonra ise asi bir kavim olan Asurlular’ın hakimiyetine girmiştir. Asurlar M.Ö. 2000 yılları ortalarında yukarı Mezopotamya’da egemenlik kurmuş, savaşçı ve vahşi bir milletti. Geçtiği her yeri yakıp yıkma ve yağma etmekle meşhurdu. M.Ö. 1280 yılında Asur Krallarından I. Salmanassar devrinden sonra, Van Gölü çevresindeki dağlık alanlara Urartular yerleşti. Kendilerine merkez olarak Van Gölü‘nün Kuzeyindeki Arzankun şehrini seçmişlerdi. Van ve Bitlis yörelerine yerleşen Urartular, Asurluların bölgedeki egemenliğine son verdiği gibi, onların yayılmacı politikalarını engellediler. Urartular’ın Güney komşusu Asurlar yıkıldıktan sonra Ön Asyada yeni bir güç olarak İskitler (İskit Türkleri) ortaya çıkmıştır. Urartular’ın varlığına son veren İskitler, güneye doğru uzanmaya başlamışlardır. Bu tarihten sonra Doğu Anadolu ve Bitlis, Medler ile Lidyalılar arasında mücadele alanı olmuştur. Medler’in hakim gelmesiyle Bitlis, Medlerin hükümranlığı altına girmiştir. Bir süre sonra da İran Devleti, Medlerden Perslere geçmiştir. Artık bu tarihten sonra Bitliste Pers hakimiyeti başlamıştır. M.Ö. 331 yıllarında Bitlis, Makedonya Kralı Büyük İskenderin hakimiyetine geçmiştir. Suriye ve Mısır’ı ele geçirdikten sonra Dicle-Fırat boylarına gelen İskender, Perslerle yaptığı savaşta Pers Ahamenid İmparatorluğu’nu kesin bir yenilgiye uğratmış, 331 tarihinde Pers İmparatorluğu ortadan kaldırılmıştır. İskenderin Pers hakimiyetine son vermesiyle Bitlis, Büyük İskenderin ordularının denetimine geçmiştir.

Bitlis’te İskender’den sonra kurulan Selökid Devleti’nin yıkılmasından sonra Doğu Anadoluya Partlar hakim olmuştur. M.Ö. 200de Part Hükümdarı Arsağla erkek kardeşi Vağarşak, Bitlis ve Muş dolaylarını kendi egemenlikleri altına aldılar. Roma Hakimiyeti M.Ö. 600 yıllarından beri burada devam etmekteydi. Ama sürekli Bitlis el değiştirdiğinden, bu hakimiyet sürekli olmamıştır. M.Ö. 600 yıllarında Bitlis Romalılar tarafından istila edilmiştir. Bu istila, Urartu döneminin zayıf olduğu zamanlara rastlamaktadır. 639-640 Halife Hazreti Ömer (R.A) zamanında, İran Fatihi Saad bin Ebu Vakkas’ın emri üzerine El-Cezire fatihi İyâz bin Ganem, Anadolunun fethi ile görevlendirildi. Bitlis, Ahlat ve Muş dolaylarını fethetmekle görevlendirilmiş olan İyâz bin Ganem 300 kişilik bir ordu ile Ahlat’ı aldıktan sonra, 641 (Hicri 20) yılında Bitlis üzerine yürümüştür. Her yıl Bitlis patrikliğinden haraç almak kaydıyla, (Ahlat patrikliğinde olduğu gibi) bir sulh antlaşması

yapılmıştır. Bu anlaşmaya göre Bitlis, İslâm Devletleri’nin himayesinde olacak, Patriklik, Bitliste bulunan Gayri Müslimlerin mal ve can emniyetini korumak için bir miktar vergi ödeyecektir. IX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Abbasi Devleti’nin zayıflaması üzerine Bitlis 928 yılında tekrar Bizanslılar’ın eline geçmiştir. Bitlisteki camilerin minberleri kaldırılarak yerine, birer haç bırakılmıştır. Bunun üzerine yerli halk korkuya kapılarak Bitlisten göç etmeye başlamıştır. Birkaç yıl sonra aynı olaylar bu defa Ermeniler’in tahriki üzerine tekrar etmiştir.

Dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru Bitlis, Diyarbakırda bulunan Mervanoğulları‘nın eline geçmiş, Mervanoğullarıyla Bizanslılar arasında bir sınır kenti olmuştur. Selçuklular’ın Anadoluya gelmesiyle Mervanoğullarının hakimiyeti sona ermiş, Bitlis ebedi bir Türk yurdu olarak Selçuklular’ın egemenliği altına girmiştir. Selçuklular, 23 Mayıs 1040 yılında Gaznelilerle yaptığı Dandanakan Meydan Savaşından zaferle çıkmış, Başkenti Nişabur olmak üzere Horasanda bağımsız bir devlet kurmuşlardır. Anadolu’ya Türk akınları başlamadan önce Bizans İmparatoru II. Basilius, 1021 yılında Bitlisi kendi sınırları içine katmıştır. Bitlis 1047 tarihinde ilk defa olarak Selçuklu Hakimiyeti’ne geçmişse de bu durum uzun sürmemiş, kısa bir süre sonra tekrar Mervaniler’in eline geçmiştir. 1064 yılında Aras Nehri’ni geçen Alparslan, Anadolu topraklarına girmeye başladı. Gürcistan ve Nahcivan’ı alarak Ani şehrinde Bizans ve Ermeni birliklerini bozguna uğrattı. Van Gölü havzasına inen Sultan Alparslan, Van, Bitlis ve Muş çevresinde bulunan Türkmen Beylerini de zorlamaya başlayınca bunlar Selçukluya tabi oldular. Bu bağlılığa rağmen şehrin yönetimi Mervanoğullarına bırakılmıştır. 1070 tarihte Selçuklu tâbiiyetini kabul eden Bitlis ve çevresi, Türk boy, oymak ve beylerinin uğrak yeri olmuştur.

1071 tarihinde yapılan Malazgirt Meydan Savaşı Selçuklular’ın mutlak zaferiyle sona ermiştir. Bu zafer aynı zamanda şimdiki vatan topraklarının ebedi Türk yurdu olmasını sağlamıştır. Müslüman Türk’ün Anadoluya giriş kapısı, Malazgirt Meydan Savaşıdır. Bitlis, 1070 yılında Mervaniler’in idaresine bırakılmıştı. Sultan Alparslan’ın vefatından sonra yerine geçen oğlu Sultan Melikşah, kısa bir süre sonra komutanlarından, Diyarbakır Emiri Fahr Al Davla Muhammed B. Cehiri (Cuhay) Bitlis yöresini fethederek buradaki arazileri Türk emir ve beylerine dağıtmıştır. Bu arazileri alanlardan birisi de, Dilmaç Oğlu Mehmet Beydir. Bu kişi Bitlisin yerli halkı olduğundan Bitlisin idaresi yerli halka geçmiştir. Böylece 1084 tarihinde, Bitlis tamamen Selçuklu İmparatorluğuna katılmıştır. 

1092 yılında Sultan Melikşah’ın vefatıyla Selçuklu İmparatorluğu içersinde, karışıklık ve saltanat kavgası başlamıştır. Bundan faydalanan Suriye Emiri Tacüddevle Tutuş, Doğu Anadolu ve Diyarbakır bölgesini kontrolü altına almıştır. Gerek bu kişinin hakimiyet zamanında ve gerekse ondan sonra Anadoluda Beylikler devri başlamış, Bitlisin yönetimi Dilmaçoğulları (Demleçoğulları) Beyliğine geçmiştir. Bitlis Ata-Beyleri olarak geçen Dilmaçoğulları Beyliği, 1084 yılında kurulmuş, 1192 yılında sona ermiştir. Yukarıda da değinildiği gibi 1084 yılında Bitlis Selçuklu İmparatorluğuna bağlanmış, yönetimi Selçuklu komutanlarından Dilmaç (Dilmaç, Dimlaç, Demleç) Oğlu Mehmet Beyin emrine geçmiştir. Bitlis, 1207 yılında Eyyubilerin eline, 1231 yılında da Moğollar’ın eline, 1232 tarihinde de Anadolu Selçuklu Devletinin eline geçerek Selçuklu topraklarına bağlanmıştır.

1243 tarihindeki Kösedağ Savaşı‘nda, Anadolu Selçuklu Devleti ile İlhanlılar arasındaki savaşı İlhanlılar kazanmış, bu savaştan sonra Anadolu illerini işgale başlayan İlhanlılar, 1244 tarihinde Bitlisi hakimiyetleri altına almıştır. Bitlis ve Ahlat’ın içinde bulunduğu bir saha eyalet haline getirilerek, İlhanlı Valileri tarafından yönetilmiştir. Bu arada İlhanlılar, yöredeki hakimiyetlerini sürekli kılmak için çeşitli Moğol boy ve oymaklarını Bitlis ve çevresine yerleştirmiştir. 1365 tarihinden 1469 yılına Bitliste Karakoyunlu’lar hüküm sürmüşlerdir. Karakoyunlu Türkmenleri, Baranlı oymağı beyleri olan üç kardeş ile tarih sahnesine çıkmışlardır. En önemli hükümdarları Kara Yusuf Bey Bahadırdır. Bu kişi Timur öldükten sonra 1405 yıllarında Bitlise gelerek, Emir I. Şemsettine misafir olmuş ve onu kızıyla evlendirmiştir. Karakoyunlu Devletinde Kara Yusuf gibi önemli olan şahıslardan birisi de Kara Yusuf Beyin 4. Oğlu Ebü’n-Nasır Pir-Budak Bey Yusuf Bahadır. 1418 yılına kadar 14 yıl Mardin Melikliği’nde bulunmuş, 1411 tarihinde Bitliste adına para bastırmıştır. Kız alıp vermeden dolayı Şeref Han sülalesiyle akraba olmuştur. 1467 yılında Karakoyunlu Hükümdarı ve Yusuf Beyin 5. Oğlu olan Cihan Şah öldürülünce, Karakoyunlu Hakimiyeti Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın eline geçmiştir. Bitlisi egemenliği altına alan Uzun Hasan, Budak bin Ömer Beyi, Bitlis beyliğine getirmiştir.

Gerek Karakoyunluların ve gerekse Akkoyunlular’ın Bitlis ve çevresinde bulunan en önemli eserleri Koç-Koyun Heykelleridir. Kara ve Akkoyunlu mezar taşları, koyun şeklindeki heykelciklerden ibaretti. Yine bayraklarında koyun resmi bulunmaları nedeniyle bu isimlerle anılmışlardır. Bitlis 1220 – 1670 yılları arasında 450 sene Şerefhan sülalesi tarafından yönetilmiştir. İran kökenli olan bu beylik, iç işlerinde serbest, dış işlerinde ise Selçuklu ve Osmanlı Hanedanlığına bağlı idi. Şerefhanların soyu İrandaki Kisra Krallarına (İrandaki Sasani Kralları) ulaşır. Çünkü halk arasında bunların Nuşirevan’ın soyundan ve torunlarından oldukları yaygındır. 450 yıllık Şeref Han sülalesi yönetimi içerisinde Bitlis; İlhanlılar’ın, Celayirler’in, Timurlular’ın, Karakoyunlular’ın, Akkoyunlular’ın, Safaviler’in ve Osmanlıların egemenliği altına girmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Bitlis üzerindeki hakimiyeti 1481 yıllarından itibaren sıklaşmıştır. Özellikle İdris-i Bitlisinin Gerek II. Bayezıde ve gerekse Yavuz Sultan Selime yaptığı iyiliklerin karşılığı olarak Bitlise fazla dokunulmamış, hatta diğer vilayetlerden fazla tolerans tanınmıştır. İdrisi Bitlisi, Şah İsmaile karşı Mardinden Erzuruma kadar olan ve içlerinde Bitlis Şeref Han Beyliği’nin de bulunduğu 25 aşireti Osmanlı Devletine bağlamış, karşılığında Yavuz tarafından bu beyliklere ayrıcalık tanınmıştır. Her ne kadar Bitlis Osmanlı Toprakları’na bağlanmışsa da, bağımsız bir birim (yurtluk-ocaklık) olarak yönetilmiştir. Böylece 1514 yılında Bitlis, Osmanlı Devletine bağlanmış oldu.

Rus Çarı, Deli Petro’nun vasiyeti gereği yıllardan beri sıcak denizlere ulaşma hayalleri içinde yaşayan Çarlık Rusya Orduları Birinci Dünya Harbinin başlaması ile harekete geçmiştir. Kısa bir süre içerisinde Doğu Anadolunun birçok şehrini işgal eden Rus birlikleriyle ona öncülük eden gözü dönmüş Ermeni çapulcuları Bitlis sınırlarına dayanmıştır.

1915 yılının Temmuz ayının bir Ramazan gecesinde, Ruslar’ın Bitlis’i işgal etmek için Başhan Mevkiine geldiği haberi alınmıştır. Bu haberi alan bütün Bitlis halkı, çocuklarının ellerinden tutarak göç için yollara düşmüştür. Ancak Bitlisteki Türk Askerinin ve Milis Kuvvetler’in dirayetli savunması sonucunda, Ruslar Bitlise giremeyerek geri çekilmiştir. Ancak bu sevinç fazla sürmemiş, Şubat 1916 sonlarında Rus askeri ve Ermeni İntikam Tugayları tekrar Bitlis kapılarına dayanmıştır. 

Bitlis’i savunan kuvvetlerin toplamı 1400-2000 kişi arasındaydı. Bu birliğin 600 kişilik kısmı milis kuvvetlerden teşekkül etmişti. Piyade Yarbay Ali Çetinkaya komutasındaki Türk birliği, silah, cephane ve asker bakımından kendisinden çok fazla olan Rus ve Ermeni birlikleriyle savaşmak zorunda kalmıştır. Bütün direnmelere rağmen, 3 Mart 1916 günü saat 05de Bitlis işgal edilmiştir. İşgalden sonra özellikle Rus birliklerinin içerisinde bulunan ve Ermenileri felakete sürükleyenlerden birisi olan Antranik’in kurmuş olduğu Ermeni İntikam Tugayları” şehir merkezine dağılarak, zamanında göç edememiş kimsesiz, yaşlı ve hastaları katletmeye başlamışlardır. Bu işgalle beraber Bitlis, ikinci büyük göç olayını yaşamıştır. Göç edemeyip şehirde kalanlar Ermeni kurbanı olurken, göç edenler ise çetin kış şartları altında açlık, sefalet ve çapulcuların kurbanı olmuştur. Göç eden halk, götüremediği 1000den fazla çocuğunu köprü altlarında, kar kümelerinin yanında ölüme terk etmiştir.

Bitlis Geçitleri’nin Ruslar’ın eline geçmesi Türk Genel Kurmayı’nı düşündürmeye yönelmiştir. Bu geçitlerin düşman eline geçmesi; Diyarbakır, Adana, Halep, Bağdat Yolunun düşmana açılması manasına geliyordu. Bitlis’in acil olarak geri alınmasına karar veren Türk Genel Kurmayı, Çanakkale Savaşlarında büyük kahramanlıklar göstermiş ve o tarihlerde Edirnede istirahatta bulunan 2. Ordunun, öncelikle 2. Orduya bağlı 16. Kolordunun acilen Bitlis Cephesine gönderilmesine karar vermiştir. Bu Kolordunun Komutanlığına Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemali atamıştır. Albaylıktan Generalliğe yükseltilen Mustafa Kemal, 27 Mart tarihinde ilimizi ziyaret etmiş, gerekli talimatları verdikten sonra karargahını kurmuş olduğu Silvana geri dönmüştür. Temmuz ayı sonlarında taarruz için tekrar Bitlise gelmiştir. 1 Ağustos 1916 tarihinde Mustafa Kemal tarafından taarruz emri verilmiş, 8 Ağustos 1916 tarihinde Bitlis sabah 05de istiklaline kavuşmuştur. 

5 ay 5 gün düşman işgalinde kalan Bitlis, savaş sonrası harabeye dönmüştür. Savaşın ağır faturası halen günümüzde çekilmektedir. 

Savaşla beraber başlayan göç hareketleri, bütün hızıyla günümüzde de sürmektedir. Bitlisin kurtuluşu, Türk’ün makus talihinin yenildiği gündür. Bitlis, Birinci Dünya Savaşı‘yla beraber

Anadolu’da işgal edilen vilayetler içinde istiklaline kavuşan ilk şehirdir. Bu kurtuluş, milli mücadelenin ilk kıvılcımıdır.

Bitlis İlçeleri

Kaynak : http://www.bitlis.gov.tr(bitlis valilik web sitesi) ve https://bitlis.ktb.gov.tr